25 Temmuz 2006

ŞIK ŞIKIRDIM FASULYE :)



Bu hafta kutuların en şık konuğu mor fasulyeler. Moda dergilerine poz vermeye hazırlanmış bu fasulyeler aslında yeşil dostlarından pek farklı değiller. Yalnız biraz süslerine düşkünler :) Maalesef pişince onca giyip kuşandıkları havalı renkleri de gidiyor. Yine de mutfakta onlarla uğraşırken insanın içini açıyorlar. Eh tadı pek farklı olmadığından alıştığınız fasulye tariflerini bu mor fasulyeler için de kullanabilirsiniz. Ama siz de onların havasına kapılıp yeni ve şık bir tarif denemek isterseniz Aylin Öney Tan’ın sofra sırlarını paylaşabilirsiniz.

Ceviz Taratorlu Mor Fasulye
(Ege Mutfağı)
500 gr. mor fasulye
3 diş sarımsak
1 fincan ceviz
½ bardak sızma zeytinyağı
½ tatlı kaşığı tuz
Geniş bir tencerede bol suyu bir iki kaşık tuz ekleyerek kaynama noktasına getirin. Bu arada fasulyeleri yıkayıp, ayıklayın. Mor fasulyeler kılçıksız olduğundan sadece sap kısımlarını koparmanız yeterli olacaktır, uç taraflarını almanıza dahi gerek yoktur. Fasulyeleri boylarına göre iki veya üçe bölüp kaynar suya atın. Yaklaşık 10-15 dakika kadar haşlayın. Pişme süresini fasulyeleri diri veya yumuşak sevmenize göre ayarlayabilirsiniz. Ancak bu tarifte fasulyelerin ısırıldığı zaman hafifçe dişe gelir bir dirilikte kalması tercih edilmelidir. Daha yumuşak seviyorsanız biraz pişme süresinin artırın.
Fasulyeler pişerken sarımsakları ½ kaşık tuzla iyice dövün. Cevizi ince çekin. Hepsini sızma zeytinyağı ile karıştırın ve servis kasesine alın. Haşlanan fasulyeleri süzün ve hemen sıcakken sarımsaklı cevizli sos ile karıştırın. Soğuyunca veya ılıkken servis yapın. Bu tarifin özelliği içinde ekşi bulunmaması. Eğer isterseniz bir miktar elma veya şarap sirkesi ekleyebilirsiniz.


24 Temmuz 2006

ÖMERCAN ÜRÜNLERİ TESCO/KİPA'LARDA...


İstanbul dışında oturan pek çok arkadaşım, ben organik ürünlerden bahsettiğimde “Aa, biz de üye olalım” diyorlar. Maalesef şimdilik sadece İstanbul’a gönderebiliyor diyorum. Ama artık İstanbul dışında bazı şehirlerde de Ömercan’ın organik ürünlerine ulaşılabilecek.
Çünkü Ömercan’ın organik sertifikalı taze sebze, salata ve yeşillikleri, sağlık otları ile meyve ve üzümsü meyveleri Tesco/Kipa’nın İzmir, Bodrum, Çanakkale mağazalarına verilmeye başlandı. Bu şehirlerde olanlar da gönül rahatlığıyla yiyebilecekleri ve çocuklarına yedirebilecekleri kimyasalsız, ilaçsız, sağlıklı organik ürünleri alabilirler :)

18 Temmuz 2006

AZTEKLERDEN SOFRAMIZA : TOMATİLLO


Bu hafta organik ürün kutularımızdan, belki de evlerimize ilk kez giren tomatillolar çıktı. Meksika yemeklerini sevenlerin daha önce bu meyvenin tadına bakmış olmaları yüksek bir olasılık. Hele Meksika’ya gittiyseniz, orada pazarları gezdiyseniz bu meyveye rastlamamış olmanız neredeyse imkansız. Ama evlerimize girmesi ve kullanılması o kadar büyük bir olasılık değil. Bu hafta çoğumuzun ‘Şimdi bunları nasıl kullansam, buzdolabında ne kadar dayanır acaba?’ gibi sorular sorduğunu tahmin ediyorum.

Azteklerin İ.Ö. 800’den beri kullandığı tomatilloya Aztek dilinde ‘yuvarlak ve tombul’ anlamına gelen 'tomatl' denirmiş. Yeni Dünya’ya gelen Avrupalılar yerel yiyecekler hakkında yazarken genellikle isimleri karıştırırlarmış. Domates ve tomatillonun isimlerini karıştıkları düşünülse de o dönem belgelerinde geçen 'tomatl' kelimesinin genellikle tomatilloya karşılık geldiği düşünülüyor.
Avrupalılar arasında domates bu meyveden daha çok beğeni toplamış ve İtalya’ya getirildiğinde Akdeniz ikliminde iyi yetişmiş. Fakat dünya mutfakları her ülkede yayılmaya başlayınca büyük Meksika ailelerin ziyafet sofralarında kalmayıp birçok restoranda kullanılmaya başlamış.
Hafif ekşi tadıyla Meksika salsalarının vazgeçilmez malzemelerinden bir olan tomatillo lezzetini belirginleştirmek için pişmiş olarak tüketilebildiği gibi çiğ olarak da kullanılabiliyor. Kahverengimsi kabuğun altındaki meyvesi yeşil ve sertken kullanılması tercih ediliyor. Buzdolabında iki hafta kadar saklanabiliyor. Eğer kabukları ayırıp hava almayan plastik bir poşete koyarsanız bu sürenin uzayabileceğini okudum. Ayrıca, yine hava almayan bir poşette bütün veya dilimlenmiş olarak dondurmak da mümkün. Tabii dilimlenmiş olarak dondurursanız besin değerlerinin çoğunu ve belki tadının da bir bölümünü kaybedeceğini akılda tutmak lazım. Yaklaşık 34 gramlık ortalama bir tomatillonun bazı besin değerleri ise şöyle:

Kalori 10.88
Protein (g) 0.326
Karbonhidrat (g) 1.986
Kolesterol (mg) 0
Sodyum (mg) 0.340
C Vitamini (mg) 3.978



Aylin Öney Tan da bu hafta bizlere tomatilloyu kullanabileceğimiz bir salsa tarifi vermiş. İşte Aylin Hanım’dan sofra sırları:

Meksika mutfağında tomatillo daha çok canlı yeşil rengi ve ekşiliği için kullanılıyor. Yeşil tomatillo sosu ızgara et, balık ve tavukların yanına çok yakışıyor. Meksika mutfağının ünlü sosu ‘salsa verde’nin ana malzemesi tam olgunlaşmamış olan yeşil tomatillo. Yeşil tomatillonun keskince mayhoşluğu ile acı biber, soğan, sarımsak ve taze kişniş gibi lezzetlerin birleşmesi sonucu son derece ferah, iç açıcı ve hafif bir sos elde ediliyor.

Salsa Verde
10-12 adet tomatillo
1-2 ufak taze soğan başı, 1-2 diş taze sarımsak
1 acı sivri biber (veya iki sivri biber ve biraz yeşil acı biber sosu jalapeno vb.)
1 avuç taze kişniş (veya maydanoz, dereotu, taze nane seçeneklerinden biri)
1 çorba kaşığı limon suyu
1 çay kaşığı tuz, istenirse karabiber


Tomatillo, taze soğan, sarımsak, sivri biber ve otları çok ince kıyın. Tüm malzemeyi karıştırarak buzdolabında bir süre bekletin. Eğer tomatillolar çok yeşil ise 10 dakika kadar az suda haşlayıp sonra makineden geçirin. Renkleri sararmış olgun iseler, sivri biber yerine kırmızı biber, soğan yerine kırmızı soğan ekleyerek sosun rengini biraz kızıllaştırabilirsiniz.

11 Temmuz 2006

SOĞANLI LEZZET...


Ömercan’dan kutuyla ürünler gelmeye başladığından beri dondurulmuş veya konserve bir ürün almadım. Ama bu arada ihtiyacımız olmadığı halde ne kadar çok miktarda yiyecek alıp depoladığımızı fark ettim. Şimdiyse taze taze tüketme çabasındayım. Hatta gelen malzemeleri kafamda bir dayanıklılık sırasına dizip en güçlüleri en sona bırakıyorum. Bu yarışta en sona kalan—ve hatta biraz hor görülen—soğan oluyor :)Soğan ve sarımsak neredeyse her yemeğe ve salataya çok yakışır. Ama tabii çevresel etkenler nedeniyle çiğ tüketim sıklığı düşebiliyor. Kutulardan çıkan her üründen faydalanmak istediğim ve hiç arttırmak istemediğim için sürekli yeni tarifler arıyorum. Bunları ziyan etmeye gönlüm el vermiyor. Hepsi taze, dalından yeni kopmuş…
Bu tazeciklerin arasında durup duran soğanlara baktıkça aklıma hep anneannemin soğanlı ekmeği geliyor. Basitçe hamurun üstüne konan soğanlar fırına veriliyor. Ama bu çocukluğumun en sevdiğim lezzetlerinden biriydi… Tesadüf bu ya, sevgili Aylin Öney Tan da bizler için bu hafta, Alman mutfağında da bizimki kadar yer sahibi olan soğanla, aynı anneannemin tarifi gibi ama Alman versiyonu olan Soğanlı Tart’ın tarifini vermiş. Buraya da yazalım:

(Yandaki da internetten bulduğum Zwiebelkuchen fotoğrafı :) )


Malzemeler:
Hamuru için:
4 bardak un
250 gr. zeytinyağı bazlı margarin )veya tereyağı
1 bardak yoğurt (veya krema)
½ tatlı kaşığı tuz
1 paket kabartma tozu
Soğanlı harç için:
1 kg soğan
2-3 çorba kaşığı zeytinyağı
1 tatlı kaşığı şeker
1 bardak krema veya yoğurt
3 yumurta
1 tatlı kaşığı tuz, 1 tutam çekilmiş karabiber
1 çorba kaşığı Kümmel (keraviye) (veya tane kimyon)
Üstü için (istenirse):
100-150 gr jambon
1 bardak rendelenmiş peynir

Soğanları yarım ay biçiminde doğrayın. Yağda keraviye ve şeker ile birlikte orta ateşte iyice rengi değişene kadar çevirin ve bir kenarda soğumaya bırakın.
Hamur için, oda sıcaklığında yağ, yoğurt, tuz ve kabartma tozunu karıştırın. Yumuşakça bir hamur elde edin. Buzdolabında yarım saat kadar dinlendirin. Yuvarlak bir pasta kalıbına ince yayın. Önceden ısıtılmış fırında 20 dakika kadar yarı pişirin.
Bu arada ılınan soğanları krema veya yoğurt, yumurta, tuz ve karabiber ile karıştırın. Krema veya yoğurt yerine hazır beşamel sos kullanabilirsiniz. Bu durumda tuzun miktarını azaltın. Soğanlı harcı fırından çıkan sıcak hamur üzerine yayın. Üzerine jambon ve peynir rendesi serpeleyin. Fırına geri koyun ve tekrar 40 dakika kadar pişirin. Sıcak veya ılık olarak servis yapın.

04 Temmuz 2006

PAZAR YERİ EVİMİZE TAŞININCA...

Semt pazarlarına gitmeyi hep çok sevmişimdir. Özellikle sabah erkenden giderseniz, tenha olur, mallar tezgahlara özenle yerleştirilmiş, hepsi parlak renklerini gösteriyor olur hâlâ. Ama en güzel yanı yeni gelen meyve-sebzelere bakmaktır. Hele sevdiğiniz meyvelerin kendini göstermeye başladığı zaman insan çocuksu bir mutluluk duyar. Mahalleye gelen horoz şekercisinin sesini duyup da koşar gibi… Çok uzun zamandır pazara gitmedim gerçi. Herkesin halden aldıkların sattığı yer herkesin bahçesinde yetiştirdiklerini sattığı zamanki kadar çekici gelmiyor bana zaten. Ama haftada bir gelen kutudan ne çıkacağını beklemek bana aynı heyecanı hatırlattı. Kutu gelince hemen neler var diye karıştırmaya başlıyorum. Eski, çocuksu bir sevinç getiriyor bana. Bunlar nerden mi aklıma geldi? Bu hafta çiftlikten çıkan yeni ürünlerden. Çünkü bu hafta çıkmaya başlayanlar benim çok sevdiklerim arasında. Bu hafta aldığınız kutuya göre sizlere de bu ürünlerden bazıları gelmiştir.

Bizim çok alışık olmadığımız, ama yurt dışında sıkça gördüğüm yuvarlak kabaklar var mesela. Şekilleri o kadar sevimli geldi ki bana şekillerini göstermeyecek bir yemek yapmaya kıyabileceğimi hiç sanmıyorum. Yanında en iyi arkadaşı dereotu da gelmiş zaten. İsterseniz sizler de bunlarla yaptıklarınızı paylaşabilirsiniz :)
Uzun zamandır hormonsuzuna en hasret kaldığımız meyvelerden biri olan domatesler de kırmızı kırmızı yerini almış kutularda. Marketlerde hormonsuzunu almak için en çok aranılan ve uğraşılan şey domates benim gördüğüm kadarıyla. Belki de bizim mutfak kültürümüzün vazgeçilmezlerinden biri olduğu için.
Kırmızı domateslerin yanında yine salataların en kullanılan malzemelerinden biri, sivri biberler de bu hafta kutulara konmaya başlandı.
Dedim ya, bu hafta hep benim çok sevdiğim malzemeler var. Bunlardan biri de brokoli. Bu ürünleri sayarken bile iştahım açılıyor :) Brokoli de kabak gibi en iyi arkadaşını kutuya almayı unutmamış; sarımsakla beraber gelmiş. Bol sarımsaklı bir brokoli salatası hiçbir zaman hayır diyemeyeceklerim arasında gerçekten.

Ama tabii yaz zamanı insanın en çok aradığı, yemekten en keyif aldığı şey meyveler oluyor. Ve bu hafta çiftlikten çıkıp kutulara konmaya başlayan meyvelere kayısının yanında kara dut ve armut da ekleniyor. Bu meyvelerle ilgili bir şey yazmama gerek var mı bilmiyorum ama yaz vakti sulu ve tatlı meyvelerin ne kadar çekici geldiği konusunda sanırım herkes bana katılacaktır. Kara dutları yerken dikkat edin, ah o kara dut lekesi yok mu, pek bir zor çıkar bilirsiniz :)
Bu hafta Ömercan’ın tezgahından yeni mamuller bunlar. Herkese afiyet olsun!

Herkesin çiftlikle ilgili düşüncelerini, yorumlarını bekliyorum :)
İyi haftalar!